İnsanoğlu, potansiyel zekasının limitine henüz çok uzak olmasa da yakın. Ancak henüz ilkellikten çok uzaklaşmamış olan eğitim, yaşam biçimi ve sosyal ilişkiler nedeniyle bu potansiyel doğru olarak değerlendirilemiyor. Günümüzün medeniyetinde, devrim niteliğinde buluşlar yapabilecek olan insanların doğumdan üretken olabileceği döneme kadar geçen süre içerisinde yaşam dinamiklerinin yönlendirmesine bağlı olarak yeteneğini doğru olarak değerlendirebileceği alanlara yönelmesi ve olanlarda başarısını kanıtladıktan sonra sıradışı olguları keşfederek bunları insanlara anlatabilmesi büyük oranda şans veya olasılık faktörüne bağlı.
Bunun nedeni insan toplumunun henüz yaşamını rastlantısal, gelişigüzel, çalakalem, geldiği ve olduğu gibi yaşaması, yaşamak zorunda olması. Medeniyetimiz, yaşamımız sandığımız kadar sistemli değil. Mükemmel olmayan; kristalize olmuş bir dünyada yaşamıyoruz. Aksine birçok kaotik yapının sonucu olan bütünlüğünü medeniyet; mega yaşam sistemi olarak algılıyoruz. Herbirimizin işinden, eşinden, arkadaşlarından, yaşadığı yerdeki insanlara kadar sıralanabilecek kontrol dışı etkenleri içeren bir yaşamı var. Türkiye'de de Einstein seviyesinde yaklaşık 100 insan olduğu öngörülüyor. Yani Türkiye'nin, Dünya'nın ve Evren'in gelişimini, gidişatını değiştirecek 100 insan var. Ancak her ülkede olduğu gibi bunların da nerede, nasıl yaşadığı ve ne olduğu bilinmiyor.
Devletler ortalama insan niteliğine göre hizmet veren bir makine iken bu insanların saptanması da yine vatandaşlarının ulaştığı bilinç seviyesi ile mümkün. Bahsedildiği gibi ve benzer başka problemler nedeniyle henüz rasyonel olamayan medeniyetin bilgi temelli bir yaklaşım gösterememesi normal. Zeka hem organik hem de rastlantısal olarak sağlanmak zorunda. Yani gerçek bir deha olan bilimadamı bulunduğu konuma birçok seçeneğin sonucu olarak varabiliyor. Araştırmacıların, mühendislerin, doktorların vbg. bilgi temelli olarak görev alanların yalnızca binde biri ciddi buluşlar yapabilecek, onların da yüzde biri devrim niteliğinde sonuçlar üretebilecek yapıda. Geri kalan kısım bulunmuş olan ana prensipler arasındaki ayrıntıları doldurmaktadır. İşin büyük çoğunluğunu da bu bölüm almakta. Bazen kaydadeğer başka sonuçlar yine bu ayrıntıların işlendiği alandan çıkmaktadır. Bu kısımlar otomatize edilerek bile bulgulanabilir; muazzam bir zaman ve enerji kazancı demektir.
Deneysel bilimlerin hesaplanabilire yükseltgenmesi/indirgenmesi -bugün sadece ESA (http://www.esa.int), ABD, Israil, Japonya'da bulunan süperbilgisayarlarla 1995'ten beri başlatılan ve az bilinen anlaşmalardan biri olarak başlamış olup- sağlanmaya çalışılmakta. Günümüzün en büyük problemlerinden biri de uzmanlaşmadır. Bir alanda yıllarca biriken bilgileri özümsemek için hayatının önemli bir bölümünü harcayan bilimadamı o alanda ilerleyebilmek ve hatta tez üretebilmek için bile yaklaşımını değiştirmek, sıradışı düşünmek, farklı disiplinlerde de bilgi sahibi olmak, sentez yapabilmek için multidisipliner açılar geliştirebilmek zorunda olduğunun farkına varamamakta, varsa bile zamanı olamamakta.
İnsan zekasının limitine yaklaşması yukarıda açıklandığı gibi; sosyal, bireysel ve bürokratik; herhangibir disiplinde kendi içine kapanmayı gerektiren ayrıntılar olmakta. Bu son problemi gidermenin tek yolu bireyin bilimle ilgileneceğine çocuk yaşlarda karar verilip bilginin sistematik şekilde aktarılarak sentezlenmesi sağlanmalıdır. Bilim mesleğini sonradan veya ülkemizde olduğu gibi büyük çoğunlukla memuriyet mantığı ile seçenlerde temelden sahip olunmayan, yapay yolla sağlanan bilgi özümsenmediği, basmakalıp olarak aktarıldığı için ciddi bir gelişme sağlanamamakta, daha önceden bulunmuş olan yöntemlerin öğrenilmesi ve uygulanması gibi mekanik bir yaklaşım gelişmektedir. Bu mekanik yaklaşım bile kritik ve özel durumlarda gereken sıradışı çözümleme yeteneğinin sınırlı olması nedeniyle hatalı olabilmektedir. Bu da hem sınırlı hem de kendini yenileyemeyen bir mega zeka; ülke bilimi sonucunu doğurmakta.
Bu yalnız bizi ilgilendiren bir sonuç olmayıp tüm dünya ülkelerini de benzer şekilde etkilemekte. Konunun bir başka ve ciddi yönü: Düşünme yetisi insanoğlunda en son gelişen ve işletilmesi en lüks olan, ayrıca yaşamının tümünde ilk olarak devredışı kalmaya başlayan fonksiyonlardan biridir. İlgili fonksiyonlar ortalama 25 yaşında sonra kapasitesini düşürmeye başlar. İstisna olarak; kendini disiplinli, kaliteli şekilde eğitmeye devam eden ve potansiyeli bulunan insanlarda kapasite düşük bir eğri olarak artmaya devam eder; Leonardo Da Vinci ilk aklıma gelen örnek. Ancak genelde en yetenekli bilimadamlarını da etkileyen bir şekilde bu zihinsel güç düşüşü ciddi keşiflerin ve ilerlemenin duraklamasına, yerinde saymasına sebep olur.
İnsan yaşam süresinin de sahip olduğu yeteneklere rağmen oldukça az olması bilginin doruğunda iken daha yeni yeni büyük açılımları görebilecek olan gelişmiş beyinlerin aniden yokolması gibi acı verici bir sonuca yol açmakta. Büyük buluşlar yapmış olan dehaların sadece on yıl daha yaşaması mümkün olabilseydi bugün en az bir yüzyıl daha ileride olabilirdik. Örneğin Einstein büyük birleşik teorinin temellerini bulabilmişti. On yıl daha yaşasaydı oldukça ilerleyebilirdi. CERN'de bu yaz yapılacak olan gibi bugünkü olağanüstü deneylerde birkaç aşama atlanmış olurdu.
Yapay bir zekaya bu gibi nedenlerle büyük ihtiyaç var aslında. Üstelik ömür süresi olmayan, bilgi ve üretme kapasitesi çok hızlı artan, bilinmeyen sorulara yanıt verebilecek bir yapı olursa insanlık bir sıçrama gerçekleştirirdi. Burada öyleyse insanın yaratıcılığı bile aşıldığında 'insanın varlığının anlamı ne olur' türünden felsefi sorular ortaya çıkabilir. Bunu başka bir yazının konusu olarak bırakabiliriz. YZ konusunda ekşi sözlükte karşılaştığım ve düşüncelerime paralel olan etkileyici bir tanımı aktarmak istiyorum: "yeryüzü'nde karşılaşılabilinir en büyük yapay zeka örneği insan'dır.
bilindiği üzere yapay zeka, kendisini geliştirebilen programlanmış zeka örneğine verilen isimdir.. insan ise sahip olduğu zeka ile muhtemelen daha büyük bir bilincin parçası olarak tam anlamıyla zekanın tümüne sahip değildir...ancak sınırsız görünen zekasını kendi başına geliştirebilme yeteneği ile nihai hedefi daha yüksek bir bilinç düzeyine çıkmak olan insan ilk etapta evde anne ve babası tarafından kodlanmaya başlanır...tüm çevresel faktörler kod'un gelişmesi yada çökmesi için gereken alt yapıyı sağlarlar...iyi bir çevre sistemde ki hataları yok ederken kötü bir çevre sistemni çökmesine ve insan'ı insan yapan bilgi bütünlüğünün, yani kodların bir nevi virüs ile deforme olmasına sebep olmakta.
insanların beyinleri incelendiğinde görünen odur ki hangi renk, soy, tür yada cinsiyete sahip olursa olsun insanların beyinleri aynı ve eş kapasitelere sahip.. birini diğerinden ayıran tek faktor eğitim (öğrenmenin gücünü hisset) yani insanları birbirinden yüksekte ve alçakta gösteren yegane unsur eğitim seviyeleri.. kod'larının ne denli incelikli işlendiğinden başka insanların zeka, yetenek ve başarı seviyelerini birbirinden ayıran tek bir unsur bile söz konusu değil."
Günümüzün yapay zekaları bilgisayarların yapabildiği; aritmetik ve lojik ünitelerin çalıştırılması ile sağlanıyor. Bilgisayar birtakım algoritmalara sahip programlarla; girdilerin işlenerek değişik kısımlara ayrılması ve sistemin öngördüğü önceden girilmiş dallanmalara uygun şekilde yeniden birleştirilerek sonuçlar üretmesi, seçenekler üzerinden değerlendirilmesi esasına dayalı olarak işlemektedir. Bu yaratıcı bir zeka değildir. Buna rağmen etkili sonuçlar doğurabiliyor. Temel aksiyomlar verildiğinde öngörülen teorik yaklaşımları bulabiliyor. Ancak insanın sınırlarının bile hala çok uzağında olarak. Eğlenceli bir inceleme için şu örneği verebiliriz: http://www.20q.net
İnsanlık fizik ve kas gücünün yetmediği ya da arttırılması gereken noktalarda aletler, makineler geliştirdi. Daha sonra beyingücüne yardımcı olması amacıyla da bilgi ve bilgisayar sistemleri. Şimdi zeka gücünü arttırmaya yönelik çalışmalar içerisinde: Nano Nöro Öğrenen Sistemler! Bir insan beyni gibi öğrenebilecek, düşünebilecek ve sonuçlar üretebilecek. Gerçek yapay zeka sayesinde insanlığın bugüne kadar üretmiş olduğu tüm eser ve yapıların emeğine eş şekilde sonuçlar onların yapımına göre yok denecek kadar kısa bir sürede elde edilebilecek. Bunun anlamı insanoğlunun gelecek binyılının da bu güne (o güne) odaklanabilecek olmasıdır.
Yeni Yapay-Zeka'nın getirdiği sonuçlar bir gün iş dünyasının da ötesine geçecek, çok derin sosyal, siyasal hatta felsefî durumlar doğacaktır. Çünkü tüm insanlık tarihininin üretimini; dev yapıları, büyük eserleri cüceleştirecek bir emek; akıl ve bilim karması, bugün artık, yakın geleceğin süper sembolik ve yukarıda bahsettiğim rasyonel olmayandan rasyonel olana geçen toplumuna gerekecek elektronik altyapıyı kurmaya yönelmiş durumdadır. Bu kavram yani YZ, aynı zamanda gelişen ile gelişmekte olan veya gelişmeyenin de arasındaki ayrımı uçurumlardan da büyük hale getirecek. Ancak burada olası ironik bir sonucu ifade etmeliyim: Sanırım YZ çalıştırıldığında insanlar arasındaki ayrımın kendisinin varlığından itibaren gereksiz olacağını öngörecektir.
Yeni nesil 'Yapay Zeka'nın sonuçları tahmin edilenin de ötesine geçerek insanoğlunun varlığını yeniden sorgulamasına yol açan felsefi etkiler doğuracak. Dünya üzerinde bugüne dek yapılmış olan tüm eser, teknoloji ve çalışmanın, tüm dehaların da elde edemediği bulgulara ulaşılacak. Çünkü tüm diğer aletlerin insan gücünü aşabilmesi gibi artık bilinmeyenleri çözebilmek için gücünün limitine yaklaşan insan zekasının da üzerinde yapılar olacak.
Bu nasıl olacak? Gerçekten düşünebilen ve öğrenebilen bir sistem nasıl inşa edilebilir? Bazı filmlerde öğrenebilen ve düşünebilen yapıları; bilgisayarları görürüz. Kendini geliştirmenin temeli kendi yapısını değiştirmeye dayanır. ABD'de yıllardır organik - elektronik devreler üzerinde çalışılıyor. Bu devreler sık kullanılan işlemlere göre kendi devre yapısını değiştirebilecek yapılar olarak tasarlanıyor. Bunun kendine has problemleri var. Bir başka konu da her cevabı aynı anda verebilecek kuantum bilgisayarlar (quantum computer) konusu. İnsan aklının çözümlemeyi reddettiği sadece işlemsel veriler üzerinden hesaplanarak düşünülebilen bir alan olan kuantum fiziğinde birçok hata yapıyor olabileceğimizi zannediyorum. Özellikle atomaltı parçacık fiziğinde. Bu nedenle kuantum bilgisayar teknolojisinde de artan kaos durumu hesaplanabilirliği tehdit ettiğinden ciddi bir sonuç için gereken minimum 20bin kübit birimlik yapının mümkün olamayacağını öngörüyorum. Ancak imkansız demek için erken. Bunun yerine nörotik bir yapı kurulursa daha çok verim alınması daha mümkün görünüyor.
Kendi kendini değiştirip duruma uyarlayabilen dinamik sistemlerin inşasını mümkün kılabilecek diğer bir alan da nanoteknoloji. Nano yapılar sayesinde gerçek yapay zeka mümkün görünüyor. Gerçek Yapay zeka evren tarihinde en büyük üç olaydan biri olacak. Birincisi insanoğluğun doğuşu, ikincisi yazının keşfi, ve üçüncüsü insanlığa Tanrısal bir güç sağlayacak; hatta geri besleme yaparak gerçek benliğine ulaşmasına yol açacak olan gerçek yapay zeka. Bugüne dek varlığının bile farkına varılamamış hersorunun gözaçıp kapayıncaya dek çözülebilmesini sağlayacak olan bu ŞEY'in bilimkurgu olmayıp gelecek 20 - 50 yıl aralığında gerçekleştirilebileceğini yani en çok 50 yıl sonra dünyanın bambaşka bir yere dönüşmeye başlayacağını düşünüyoruz. Beklentilerimiz pozitif yönde gerçekleşirse Cennet, Dünya'ya taşınacak demektir.
KaynakÇa http://www.alieskici.com
10 Ocak 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder